İş’te Sevgi Yasak mı?
Haziran 6, 2014
Haydi Çiçek Olalım, Dersimizi Dinleyelim Günleri Geride Kaldı!
Ağustos 13, 2014

“Biz”e Ahenk Gerek

Yaşamın akışkanlığının içinde anlamlı bir ahenk var.
Hoşumuza giden, bütünselliği sağlayan bir uyum var bu güzel evrende
Notalar uyumla bir araya gelip armoniyi oluşturuyor ve ruhumuzu besliyor.
Dizeler uyumla bir araya geldiğinde lezzet bırakıyor geride ve duygularımızı coşturuyor.
Renkler uyumla birleştiğinde bir başka güzel geliyor göze. ”İşte bu” diyoruz ve heyecanlanıyoruz.
Dans uyumla görsel bir şölene dönüşüyor ve büyülüyor bizi. Adeta içine alıp uçuruyor.
Orkestrada uyum bozukluğu kulaklara takılmıyor mu hemen? “An”dan koparmıyor mu bizi?
Sevdiklerimizle uyum bozulduğunda, uzaklaşmalar, içimizi kemirmeler ve kopuşlar başlamıyor mu?

Peki insanların aralarındaki ahengi bozan şey ne?
Direnç olabilir mi mesela?
Anlaşmanın tadına varmamızı engelleyen, esnekliğimizi yitirmemize neden olan direnç.
Ne olur uyarsak, uyum sağlarsak?
Israrımızla asıl olarak ne göstermeye çalışıyoruz?
Haklı olmazsak ne olur mesela?
Diğerine uyum sağladığımızda ne hissederiz?
Rekabet ısrarımızın neresinde durur?
Yenmek ne demek, yenilmek ne demek bizim için?
Taviz vermek ne demek?
Taviz verme sınırlarını koyarken hangi değerleri ölçüt alıyoruz?
Taviz vermemek adına “ben”de ısrar etmek bize ne sağlar?

Ben olmaya devam ederken, onu da anlamaya çalışmak, saygı göstermek, dinlemek, takdir etmek ahenk için bir nirengi noktası olabilir mi?
Direnci kırmak yerine karşımızdakine önderlik etmek ya da onu yenmek yerine bir anlaşma noktası bularak ikna etmek bir çözüm olabilir mi?
“Görüşlerinde çok fazla ısrar edenler, anlaşabilecek çok az kişi bulurlar” diyor Lao-Tsu İletişimimizde biz esnedikçe çatışmaların üstesinden daha iyi gelebileceğiz.
Daha esnek bir yönetici olduğumuzda, daha az kuralcı, daha az keskin biri olacağız mesela Ama çalışanlarımız daha çok sevecek bizi inanın.
Daha çok gönül bağıyla bağlanacak bize, daha güçlü koyacak kendini ortaya.
Egoyu, o yıkıcı “Ben”i bırakırsak daha çok “Biz“ olacağız.
Daha az çatışacağız, daha çok barışacağız belki.
Çatışmaları azalttıkça yeniden görünür olacak ahenk .
Yeniden kavuşunca biz ona, o zaman daha kolay, daha akışkan olacak yaşam.

Benzerliklerimiz de besler ahengi öte yandan…
“Zıt kutuplar birbirini çeker desek” de eşimizi arayarak geçmez mi ömrümüz?
Bizim gibi olanı, bizim gibi duyumsayanı, bizim gibi hissedeni… yaşayanı isteriz hayatımızda.
Fark etmeden aynı tempo ve aynı ayakla atılan adımlara bile dikkat kesilip gülümsediğimiz anlar olur.
Farklılıklarımızla beslenir, ortaklıklarımızla bir ömür geçiririz.
O kadar ki bu ortaklıklarla birbirimize kenetlenir, daha tam daha tamam oluruz

Ya çalışanlarımızla aramızdaki benzerlikler?
“O bana benzesin canım ben niye ona benzeyeyim?” ya da “Ah bütün çalışanlarım benim gibi olsa..”
Unvanımızı ve etiketimizi bir anlığına atsak. Korkmasak!!!
O adımı biz atsak mesela.. Biz ona benzesek. Biz de ondan öğrensek …
Bir ortaklık bulsak aramızda
O zaman çalışanlarımız gerçekten çalışma arkadaşlarımız olacak, gerçek bir bütüne o zaman varacağız
Daha uyumlu, daha ahenkli ve daha sevgi dolu bir çalışma ortamı yaratacağız belki.
“İnsanlar birbirlerine benzeyen insanlardan hoşlanırlar. Ve hoşlandıkları kişilerin taleplerine hayır demekte zorluk yaşarlar” diyor Kevin Hogan.
O halde benzerlikleri artırdığımızda daha çok sevecek daha çok kapılarını açacak çalışanlarımız bize. İkna etmenin ve anlaşmanın tadına böyle varacağız.
Evet direnci kırmak ve benzerlikleri artırmak…
İkisi de ahengi yakalamak ve “Biz”e kavuşmak için iki anahtar.
Yeniden kavuşunca biz ona, o zaman daha kolay, daha akışkan olacak yaşam.

Bir anlaşma zemini bulmamız lazım ötekine dair, ötekinin de varlığını kabul etmeye dair.
Bu bir ortaklık da olur, benzerlik de…
Takdir etmek de olur, onu anlamak da.
Belki taviz vererek, belki vazgeçerek …
Belki bir adım daha atarak belki esneyerek.
Ama illa mutluluk adına, illa mutlu bir yaşam kurmak adına.